Geheimnisvolles Buch - Gizemli Kitap

Diese Geschichte ist fantastische Geschichte. 2013 habe ich diese Geschichte geschrieben. Das ist auf Türkisch auch. 
 
Batu fakir bir ailenin tek çocuğuydu. Henüz üniversiteye yeni başlamıştı ve yabancı dil öğrenimi görmekteydi. Günler onun için çok ağır ilerliyordu çünkü o bir kalp hastasıydı. Bu bölümü ise şans eseri kazandığını düşünüyordu. Derslerde pekiyi sayılmazdı. Ailesinin durumu çok iyi olmadığından eğlence ve keyfi arzuları çoktan unutmuştu bile. Annesi ev hanımı,  babası da hamallık yapıyordu. Kitapları, okulu sevmez olmuştu hastalığı yüzünden. sık, sık kriz geliyor ve olduğu yerde yığılıp kalıyordu.  Tek isteği iyi olmak ve okuduğu dili öğrenmekti. Öğrenmek için kitaplara, zamana ve hevese ihtiyacı vardı. Onun ise ne kitap alabilecek parası, ne ders çalışabileceği bir zamanı nede bir hevesi vardı. Hastalığı nedeniyle sık, sık rahatsız olması zamanını etkiliyor ve hevesini kırıyordu.
Aylardan kasım, günlerden Cuma idi. Batu okul dönüşü durağa vardığında otobüs yaklaşıyordu. Parasını çıkarmak için elini cebine attığında parasız kaldığını çok geçmeden fark etmişti. Akşamüzeri oldukça kalabalık ve gürültülü sokaklar artık farklı bir hal almıştı onun için. Kimseleri duyamaz oldu bir an. Gördüğü kişiler yavaş adımlarla ilerliyordu. Göğsünün sol tarafında bir kıpırtı, bir ağrı ve bir donukluk hissediyordu. Hareketsiz bir süre olduğu yerde kala kaldı. Hiç kimsenin onu fark etmeyişini, yardım ister gibi olduğunda anlamıştı. Çünkü konuşamıyor ve tek kelime dahi edemiyordu. Ne oluyordu, ne yapmalıydı? Hiçbir şey düşünmüyordu annesinden ve babasından başka. Soğuk o kadar şiddetliydi ki kemiklerine kadar işliyordu. Artık narin vücudu ve sinirleri dayanılmaz bu acılara fazla katlanamadı ve oracıkta yığılıp kaldı. Çevredekiler bir şeyler söylüyor ve sadece bakıyorlardı. Kimisinin “ambulans çağırın” dediklerini, kimisinin ise “ne oldu buna” dercesine mırıldandıklarını duyar gibi oldu. Yardıma muhtaç oluşu onu aciz biri olduğuna inandırmamıştı. Aniden toparlar gibi oldu kendini ve ayaklandı. Bir ağaca dayanıp bir süre soluklanıp kendine geldi ve hafif adımlarla evinin yolunu tuttu.
Hava o kadar soğuk ve esintiliydi ki yürümek olanaksızdı. Kısa yoldan eve gitmesi gerekiyordu. Dağ yoluna sarptı ve tırmanmaya başladı. Daha önce kimsenin geçmediği bu yollar karlarla kaplıydı. Bir ara öğle dalmıştı ki düşüncelere nerede olduğunu bile unutmuş ve kaybolduğunu düşünmüştü. Ama yolu hala doğru yoldaydı çünkü ilerlerden görünen caminin kubbesi, bu yolun evlerinin yolu olduğunu gösteriyordu. Hava neredeyse kararmıştı. Şu saatlerde çoktan evine varması gerekirken, o hala yollardaydı ve daha evinin bulunduğu semte dahi varamamıştı. Ağrılar, sancılar ve acılar içinde kıvranıyordu. Soğuğun ise ona karşı hiç merhameti yoktu. Bu dertler yetmezmiş gibi bir de yorgunluk ve uykusuzluk çökmüştü üzerine. Uyumak ve dinlenmek istiyordu. Ama en çok biran önce evine varmak istiyordu artık. Bir ağacın yanından geçerken kara saplanmış bir şey fark etti. Bu sert bir cisimdi ve siyah bir poşete sarılmıştı. Onu alıp açtığında onun bir kitap olduğunu gördü. Ama bu anda onun bir anlamı yoktu. Hatta milyarlar bulsa bile şehre inmedikçe bir anlam ifade etmiyor ve onu bu işkencelerden kurtarmıyordu. Kitabı açıp sayfalarını karıştırmaya başladığında, bunun boş sayfaları yüzünden kitap olmadığını düşündü. Semte inmeyi başarmıştı. Yolun çoğunu kat etmişti ama hala daha aşması gereken yol vardı. Bir araç yaklaştı Batu’ya doğru. Durup onu arabaya davet etti. Arabadaki yaşlıca bir adamdı ve ondan başka iki kişi daha vardı. Onlar çok gençtiler ve ellerindeki kitaplardan öğrenci oldukları anlaşılıyordu. Batu arabaya bindiğinde, gençlerle yaşlının muhabbeti ilgisini çekti. Binlerce yıl önce Türk hakanına verilen bir hediyeden bahsediliyordu. Ne olduğu bilinmiyordu ama büyük bir bilge ve kâin tarafından hediye edilmişti. Onun sayesinden o hakan, her şeyi biliyor ve geleceği anlayabiliyordu.  Batu evine geldiğinde kendini içeriye zor bela atmayı başardı. Elinde ki kitabı zorla masaya bırakabildi. Elbiselerini bile çıkarmaya takati kalmayan Batu’yu annesi telaşla karşılamıştı. Olanları tam anlatamadan derin bir uykuya dalmıştı bile Batu.
***
Güneş uzaktan göz kırpıyordu. Batu hastalıktan ve yorgunluktan gözlerini zor bela açabiliyordu. Yataktan doğrulduğundan annesi başucunda onu bekliyordu. Annesi kahvaltısını hazırlamak için gidince, bulduğu kitabı eline alıp sayfalarına daha dikkatli baktı. Kitap siyah ve kahverengi renkli kapağa sahipti. Kapağında, resimler, şekiller ve ilginç motifler vardı. Yaprakları da bilindik tarzın ötesinde bir yapıya sahipti. Bunu güzel bir defter olarak kullanabileceğini düşündü. İlk sayfasını açıp adını yazmak için bir kurşun kalem aldı. Kurşun kalemle yazılmıyordu. Çünkü kâğıt yapısı çok farklıydı. Aldığı tükenmez kalemle de yazmayı başaramayınca onun yazmadığını sandı. Fakat kalem diğer kâğıtları rahatça yazıyordu.  Nihayet aldığı mürekkepli kalem sayfaya bir nokta bırakabilmişti. Bununla yazabildiğini fark edince ilk harfini “B” diye yazınca diğer harfine geçmeden şaşkınlık içerisinde kalmıştı. Sayfaya bir şey yazılmıyordu. Çünkü yazıları kâğıt emiyordu. Bir şeyler yazmaya çalışıp sayfayı karalamaya çalıştı. Yazdıkları kaybolunca sıkıldı ve oracıkta, sayfası açık halde kitabı bırakıp, yatağına döndü. Kahvaltıdan sonra oda içerisinde gezinmek için ayağa kalktığında gözü kitaba kaymıştı. Gördüklerine inanamıyordu. Yaptığı her şey sayfada görünüyordu ve en sonunda ise bir şeyler yazıyordu. Onun yazmadığı ve anlamadığı bazı simgelerle yazılmıştı. Kâğıtta yazılan bu simgeli yazıyı başka bir kâğıda aynı halde çizerek nakletti. Simgesel yazı; tanrı.jpg
Olarak görünüyordu. Batu bu simgeleri okulda ki hocalarında gösteriyor ve hangi dil olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Fakat sadece tarih bölümünde ki bir hocanın dışında hiç biri anlayamamıştı. Bu yazıların Göktürk yazısı olduğunu ve günümüzde ise bu dili konuşan ya da bilen kimsenin olmadığını da vurguluyordu. Tarih profesörü Batu’ya bu dille ilgileniyorsa, ona bir kitap verebileceğini söyledi. Hiç düşünmeden kitabı rica etti ve kitabı bir ay kadar sonra verebileceğini belirtti.
Batu kitabı sular, seller gibi okuyup anlamaya çalışıyordu. Derslerini ve hayatını bir kenara itip bu işle uğraşıyordu. Artık birçoğunu öğrenmişti ve bu yazıyı ise okuyup, anlamını da çıkarabilmekteydi. Yazı da “Tanrı Türk’ü Korunun ve Yüceltsin” yazıyordu. Kitabın ikinci sayfasını açtı ve Göktürkçe olarak selam verdi. Yazı sayfada hafifçe kaybolunca, bir alt satırda Göktürkçe olarak kelimeler belirdi. Kelimeler de selama karşılık vermekteydi. Batu şaşkınlık içerisinde kitabın gizemli olduğunu düşünüyordu. Ama kimselere bundan bahsetmemeliydi. Ardından kitabın aynı sayfasına, “Nesin sen?” diye aynı dilde soru yöneltti. Kitap gizemini ve tarihini bir sayfa olarak ona gösteriyordu. Son kelimelerinde ise bir sonraki sayfayı çevirmesini istiyordu. Batu sayfayı çevirdiğinde, hafifçe beliren kelimelerde bu kitabın her şeyi doğru bildiğini belirtiyordu.
Batu günlerce bu kitapla ilgileniyor, okulda bile gizlice bu kitapla uğraşıyordu. Kitap eline geçeli dört ay kadar olmuştu. Her defasında kendisiyle ya da gelecekle sorduğu her şeye doğru cevap veren kitabı artık farklı amaçlar için kullanması gerektiği kararına vardı. Geleceği, ödevleri, soruları ve yabancı dille ilgili her şeyi bu kitaptan öğrenmeğe başladı andan itibaren, Batu’nun hayatı tamamen değişmeye başlamıştı. Artık eski Batu yoktu. Üniversitede namı yayılmaya başlayan bir bilge olmuştu. Sorulara bulduğu cevaplar, onun farkına varmadan gelişmesini ve bilge olmasını sağlamıştı. Tarih, Din, Bilim, Yabancı dil gibi birçok alanda bilge olduğu gibi artık geleceği de iyi biliyor, kişilere ücretli olarak geleceklerini anlatıyordu.  Geceleri kitabıyla beraber uykuya dalan Batu arık büyük bir bilge ve kâin rolüne girmişti.  Batu bu büyük başarılı hayatını sürdürüp, keyif yaşıyordu. Fakat bir arkadaşı vardı ki o Batu’nun bilgeliğini kıskanıyor ve nefret duyuyordu. Arkadaşı Timuçin bu işe bir çözüm bulmak istiyordu. Bir yandan çareler arıyor, diğer yanda da Batu ile dostça geçiniyordu. 
***
Yıllar geçmiş, Batu üniversiteden mezun olup, iş hayatına atılalı dört yıl olmuştu. Ülke geneline ünü yayılan Batu, zenginlik ve varlık içerisinde yaşamını sürdürüyordu. Gizemli Kitaba her soruyu soruyordu ve sormadığı bir sorunun da kalmadığını düşünüyordu. Kitabın gizemini başkalarının bilmesini istemediğinden, Göktürkçe kaynakların birçoğunu yok etmiş ve bazılarını ise yanlış bir tarz içerisinde değiştirmişti. Kadınlarla yaşam, içkili ortamlarda dans etmek, insanlara emirler yağdırıp egosunu tatmin etmek, birçokları aşağılayıp, üzmek onun için sıradanlaşan bir yaşam tarzı olmuştu. Arkadaşı Timuçin ile yaptıkları ortak işler sayesinde araları oldukça samimiyet kazanmıştı.
Batu yıllardır mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesine rağmen hala kalp hastalığı onu bırakmamıştı. Bazen krizler geliyor ve onu yataklara mahkûm ediyordu. Batu’nun en sevdiği gecelerden bir olan Noel geceleriydi. Bu gecede bolca içki içer, olabildiğince yemekler yer, sınırsız dans eder, güler,  eğlenir ve sonunda ise partinin en güzel kadınlarıyla birlikte olurdu. Kitabı her alanda kullanmasına rağmen ona iki önemli soruyu asla sormamış ve kapağında ki simge ve işaretlerin ne anlama geldiğini hiç düşünmemişti. Bu partide biteli 3 gün olmuştu. Batu her şeyi tatmış ve artık birçok şeyden sıkılmıştı. Sorduklarının çoğunu iyi bildiğinden üç haftadır kitabıyla hiçbir araya gelmemişti.
Timuçin, Batu’yu toplu bir iş yemeğine davet etti. Bu davette Batu’nun dışında birçok önemli mekân ve mevki sahibi şahsiyetler bulunuyordu. Yazarlar, şairler, yönetmenler, bakanlar, iş adamları, diplomatlar, komutanlar, profesörler, Bilim adamları ve düşünürler bir arada bulunuyorlardı. Timuçin büyük bir iş adamı olduğu gibi aynı zamanda bir bakandı ve askeri büyük bir destekçide vardı. Adamlarına verdiği emirle, daha büyük mevkilere gelebileceğini düşünüyordu. Timuçin Batu’dan kurtulacağından emindi. Çünkü bu onun yiyeceği son yemekti. Batu kitapla tanışalı yaklaşık 16 yıl olmuştu. Ülkenin en zenginleri arasında yer alan ve büyük bir iş adamı olan Batu, aynı zamanda ülkenin bir bakanlığından sorumlu, ün sahibi bir bakandı.
Toplantı sonrası konuklar ülkenin en ünlü ve lüks otelinin restoranında yemek yiyor, sohbet ediyorlardı. Batu ve Timuçin aynı masada yemek yerken, iş ve sanattan konuşuyorlardı. Toplantı ve yemek yaklaşık iki saat sürmüştü. Akşam üzeriydi ve Batu özel arabasıyla evinin yolunu tutmuştu. Evine vardığında kendisini pekiyi hissetmiyordu. Yine alışıla gelmiş krizlerden birinin geldiğini düşünüyordu ve geçip gider diye mırıldanıyordu. Kitabının orta sayfalarından bir yer açtı ve kalemini eline aldı. Kitabına acılar içinde kıvranırken şu sözleri yazıyordu. “Ne zaman Öleceğim ben?”
Kitap cevabını bir alt satıra verdiğinde, Batu gözleri kararmaya dönmüş, sandalyenin üzerinde kala kalmıştı. Zor bela yazılanları okuyabiliyordu. En son sayfayı açmasını ve kalemle bir nokta bırakması gerektiğini yazıyordu. Kitabın en son sayfasını açmayı başardığında kalemi tutmakta zorlanıyordu. Kalemi titreşen elleriyle sayfaya dokundurdu. Her şey dönmeye başlamış, nefes almakta da zorlanıyordu. Ama bu durum onun için sıradan bir şeydi çünkü bazen böyle krizlere girebiliyordu. Fakat bu kez farklı bir şey hissediyordu. Mide bulantısı da çekiyordu. Kararan gözleri, bulanıklaşan görüş açısıyla zor bela yazılanı, kitabın yanıtını görebildi. Sandalyeden düşerken yere, son sözleri nihayet okuyabilmişti. Kitabın Son sözleri;
“Şimdi” idi.

Değerlendirme: 5.0/1
Sayaç: 1574 | Ekleyen: jungnet | Etiket: gizemli kitap, Geheimnisvolles Buch
Toplam Görüş: 0
avatar