Sahipsizler

Als ich im türkischem Cafe war, habe ich das geschrieben. 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, hava oldukça sıcak ve güneş parlarken semada bir tek bulut dahi yok, Mas mavi. Murat paşa Camii’nden Palandöken’in o eşsiz güzelliği insanı büyülüyor. Kar henüz yeni selam vermiş Palandöken'in Ejder tepesine.  Mustafa Paşa Camii'nin yanında bir çay kahvesinde Ahali çayını yudumlamakta. Henüz ikindi vakti ve camii dağılmamış. Hafifçe esen rüzgâr, sıcakta insanı fazlasıyla rahatlatmaya yetiyor. Kahvede, tam yol kenarında iki genç çaylarını yudumlarken biraz arka taraflarda oyun oynayan çocukların gürültüleri ve birbirlerine bağırışları oldukça rahat duyulmakta. Bir transit, Erzurum plaka. Beyaz renkli ve içerisi ise oldukça kalabalık görünüyor.
Öteden orta yaşlarda bir adam, bıyıklı ve hafif düz saçlı. Beyaz Tişört, kahverengi ceket ve kumaş pantolon giyinmiş bir adam. Görünümünden de anlaşılıyordu civar köylerden birinden gelmişti bu diyara. Kemal Efendi deniliyordu bu tevazulu bakışlarıyla adım adım yaklaşan 40-45 yaşlarındaki bu adama.  Nihayet gelmişti kahvenin önüne ve yavaş yavaş adımlarla da ilerlemeye devam ediyordu. Kemal Efendi dalgın ve düşünceli. Bilinmez neden? Yan yana oturmakta olan gençlerin tarafından bir ses irkiltmişti onu. Sesin geldiği yöne dikilmişti o mahzun bakışlı gözleri. 
İki genç çaylarını yudumluyor ve sırıtırcasına ukala ukala adamcağıza bakmaktaydılar o an. Siyah saçlı, hafif sakallı, elinde tespihi bulunan bir genç, elinde sigarasını içiyor ve dumanını ise adamcağızın yüzüne doğru üflüyordu. Adı Yusuf'tu pekte ağır ayak takılırdı bu civarda. 
>>>Hey, Hüdayi! Gel çay içireyim sana. <<< diye bağırınca, Kemal Efendi bu halden pekte hoşnut olmamıştı. Fakat o an içerisinde tanımıştı Yusuf'u, o tespihli ve küstah bakışlı o genci. Köylüsü sayılırdı. Pekte vefakâr sayılmayan birinin ortanca oğluydu. 
Genç Yusuf sözlerini alaylı bir biçimde tekrarlayınca yanında bulunan; kot pantolonlu, gri kazaklı, bel çantası bulunan, havalı arkadaşı Kaan ise oldukça eğlenceli buluyor ve gülmekten kahkahalar atıyordu.  Saçları olabildiğine jöleli ve oldukça parlaktı. Bazı kesimleri derisine bile yapışmıştı. Güneşin o güzelliğinde ayna gibi parlıyordu. Adamcağız, Kemal Efendi dayanamayıp onlara doğru bir harekete kalkıştıysa da sonra birden duraklayıp durgunlaştı. Kendini hemen toparlayıp;
>>> Sen ve o baban da bir şey değilsiniz. Saygını takınmanı yeğlerdim lakin o dedene dua et. Ekmeğini az yemedik. <<< diye çıkışıp arabasına yöneldi. 
Olay durgun ve sakin bir hal almıştı. Adamcağız o kadar insan içerisinde oldukça rencide edilmiş ve gururu incinmişti. Arabasını yavaşça hareket ettirip gençlerin tam önünde durdu. Bir müddet bekleyen Kemal Efendi oldukça kızmıştı gençlere fakat gençler onun kadar pek aldırış etmiyorlardı. Ahali aşağıdan, yolun alt tarafından yukarıya doğru yavaş yavaş adımlarla gelen üç gencin seslerini fark etmişlerdi. Yaşları 15-17 arasındaydı. Birinin saçı, bir diğerinin giyimi, bir başkasının ise takıları oldukça fazla ilgi çekiyordu.  Özellikle çevredekilere yaşlı, genç ayırt etmeden laf atmaları, küfretmeleri de Ahaliyi rahatsız ediyordu. Belliydi her hallerinden bunların Anadolu insanlarıyla alakasız oldukları. Ahalinin "Vah Nesil, Yeni Nesil" diye adlandırdığı bunlar olsa gerekti. Araç hızla uzaklaştı bir an oradan
Hoca ağa, Camide müezzinlikte yapardı bazen. Kendisi hafızlıkta yapıyordu. Kahvenin önünde henüz varan üç gencin yanından geçmekteydi Hoca Ağa.  Gençlerden birisi hafif hafif, nazik bir rüzgâr gibi geçmekte olan bu muazzam, nur yüzlü yaşlı adam çelme takıp yere düşürüverdi bir an. Bütün gözler onların üzerine dikilmişti. Fakat Ahali nedense konuşmuyor, hiç biride yaşlıya yardım etmeye cesaret edemiyordu. İki kişi hariç tabi. Bazıları;
>>> Yazık! Yaşlıdan ne istiyorsunuz? Onu rahat bırakın diye ricalarda bulunuyorlardı.<<<
Bu üç genç yaşlı adamla dalga geçerken diğer oturan geçlerde ona bakıp kahkaha atıyorlardı. Yerde yatan yaşlı adamcağız bir an onlara bakar oldu. Gözlerinden hafif bir yaş damlamıştı. Kendi kendine mırıldanıyordu. 
>>> Yetiş ya Muhammet yetiş de gör ümmetin halini<<< diye söylenirken birden onlara;
>>>Allah'ınızdan bulun.<<< diye haykırdı. Fakat kimse oralı dahi olmuyordu.  Saçları fazlasıyla jöleli olan, havalı karakteriyle Kaan oldukça fazla ilgi çekercesine kahkaha atıyordu. Üç gençten birisi kimsenin sesi çıkmadığını fark etmiş olmalıydı ki fazla cesaretli bir tavır takınmaya başlamıştı. Gözlerini oturmakta olan iki gence, Yusuf ve Kaan'a dikmiş nefret dolu gözlerle bakıyordu. Adı Kenan'dı. Pek kimseden korkmaz ve kavgalarda başarı onun için tek gayeydi. Sert bir üslupla;
>>> Hey ne gülüyorsun? Dişlerini yere dökmemi mi bekliyorsun?<<< diyip küfredince, bir kaç dakika önce adamcağızla, o şoförle alay eden bu genç aniden üç gencin üzerine saldırdı. Kavga oldukça sert ve hızlı başlamıştı. Kimseler karışamıyordu. Ahali telaşlı bir halde bağırıp duruyordu. Polisi bile çağırmaya cesaret edemiyordu ahali. Adı Ekrem olan orta boylu genç birden cebinden bıçağını çıkarıp Yusuf'a saldırınca hafif sakallı Yusuf, Ekrem'in elindeki bıçağı kavramayı başarıp Ekrem'i bıçakladı. Ellerinde Ekrem'in kanının sıcaklığını hissederken Yusuf, Ekrem yere yığılı verdi o an.  
Camii Ahalisi dağılmış onlara bakıyordu. Kimseler karışmıyorlardı. Bir sessizlik hâkimdi etrafa genç Ekrem yerde can çekişirken. Yusuf telaşlanıp inanılmaz derecede korkmuştu. O kadar korkmuştu ki elinden bıçak yere aniden düştü. Düşen bıçağı kavrayan uzun saçlı, düşük pantolonlu diğer genç, Cem haykırdı Ahaliye doğru.
>>> Bakın arkadaşımı bu öldürdü. Bunu yanına bırakamam<<< diyip genç  Yusuf’un üzerine saldırınca bir kargaşa başlamıştı o an kahvenin önünde. Polis yetişmişti. Kim haber vermişti bilinmez ama onları ayırmayı başarmıştı. Ambulans hareket ederken, Ahali arkasından üzgün üzgün bakıyordu. İçlerinden birisi;
>>> Yazık, Yazık oldu delikanlılara. Üç delikanlı göz göre göre can verdi gözler önünde.<<< diye mırıldanıp ağlama başladı. 
Güneşin pırıltısı yerini sert rüzgâra bırakmıştı. Her yer kan gölüne dönmüştü. Üç ölü iki katil vardı. Yusuf, Ekrem ve Cem yoktu artık. Kenan ve Kaan ise artık katil olmuşlardı. Bir süre sonra Polis aracıda olay yerini terk ederken Ahali hiç bir şey olmamış gibi çoktan çaylarını yudumlamaya başlamıştı bile...
Mevlüt Baki Tapan
 

Değerlendirme: 3.0/1
Sayaç: 1447 | Ekleyen: jungnet | Etiket: sahipsizler, Dramatische Geschichte, Orphaned
Toplam Görüş: 0
avatar