Ich habe einen Artikel mit den Beispielen wie eine Geschichte über die Universität System, Ausbildung, Regeln usw. Der Artikel, der ich auf Türkisch abgefasst habe, wird im Milliyet.com, Yenimakale.com veröffentlicht. Zusammenfassung des Artikels Öncelikle mevcut Üniversitelere, üniversite hayatına ve eğitim&öğretim sistemine biraz değinecek olursak; Lise yıllarında her gencin tek umudu gibi görünen Üniversitelerin aslında dışarıdan görünmediğini, hatta lise beş bile denebileceğini söyleyebiliriz. Maalesef Türkiye’mizde ve de çoğu dünya ülkesinin üniversite anlayışı oldukça farklı ve insanları tatmin eden cinsten değil. Bir kaç asır öncesinde İslam camiasında ki Medreseler, Avrupa'da ki romantik dönem yahut Rönesans Üniversiteleri dikkate alınırsa pekte aynı şartlarda üniversite hayatı yaşamadığımız görülebilir. Medreselerde insanlar hayatlarını iş ya da sadece diploma denen kâğıt parçacığı için yıpratmadıklarını yıllar sonra ortaya koydukları eser ve hizmetlerle görmekteyiz. Ulemanın ve talebelerinin eğitimi daima öğretimden evvel bir yere sahip olduğu, tümünde ki EDEB yapısıyla ve sonradan kendi inisiyatiflerince öğrenmeye başladıkları ilimlerle de şekillendirdikleri birçok tarihçi tarafından sabit görüşe sahiptir. Avrupa'nın kültür şehirlerinden olarak bilinen Weimar ve Jena havzalarında ki, eşsiz şahsiyetlerin tarih sahnesinde yer almaları ve günümüze dahi hala ışık tutuyor olmaları da bu durumun açık kanıtlarıdır. Günümüzden ki, özellikle Türkiye'de çoğunluk üniversitelere daha refah ve rahat bir işe sahip olmak üzere dağıtılan diploma için gitmektedir. İlim, eğitim ve öğretim ise bir nevi hobi ve eğlence halini almış durumda. Bazı alanlarda üç beş bilgi sahibi olanlar ise parmakla gösterilip, övgüyle karşılanmaktadır. Üniversite gençliğimizi tanımlayacak olursak; kitaplardan, kütüphane ve bilgiden uzak bir yaşam süren, diskolarda, barlarda takılmayı sosyallik sanan ve Facebook, Twitter vb. ağlarda en aktif olmanın kendisini geliştirmesine katkı sağlayacağı gibi yanlış kanaatlerde. Halimizi ve durumumuzu sürekli dillendirmeye gerek duymadan ve yanıtını ise siz değerli okurlarıma bırakarak iki suali sizlere yöneltmek istiyorum. Geçmiş asırlarda Üniversitede yahut Medresede eğitim-öğretim gören Goethe, Schiller, Martin Luter yahut İbn-i Sina, Füzuli, Ahmet Yesevi, Çelebi ve biraz daha yakına gelecek olursak M. Kemal Atatürk, Necip Fazıl, Franz Kafka gibi saymakla bitmeyen değerli ve bilge şahsiyetler, her nedense uzmanlık alanları dışında birçok alanda da kendilerini geliştirmiş ve farklı alanlarda birçok eser ortaya koymuştur. Günümüzde en küçük bir birimin dahi uzmanlıklara ve içlerinde de parçalara ayrıldığı ve ancak bir birimden küçük bir parçacıkta uzmanlaşabildiği bir modern zaman içerisindeyiz maalesef. Hâlbuki bugün Germanistik alanının Alman dil ve edebiyatı bölümünün sadece romantik biriminde daha da sadeleştirilerek bir yazar üzerine uzmanlaşmaya başlanması ve o yazarın ise sadece belli başlı eserleri hakkında yetkinlik kazanması, o kişiye istediğini verebiliyor gibi görünmektedir. Ama asırlar önceki nesil tam anlamıyla birden fazla alana hakkıyla hâkim durumdaydı. Bugün bir doktor ibn-i Sina gibi bir şahsiyetin bilgisine ulaşması ya da bilgi sahibi olduğunu savunması nadir görülebilecek bir durum arz etmektedir. Modern çağda kaleme alınan eserlerde bile en az üç ya da dört uzman birlikte çalışmakta ve toplamda bir eseri meydana getirebilmektedir. O halde soruyorum; Bir kaç asır öncesinde ki ilim sahibi üniversite erbabı bir kaç alanda uzmanlaşıp, farklı alanlarda eserler meydana getirebilirken, günümüzde bu neden imkânsız hale gelmiştir? Yine soruyorum ki, bu vahim durumun sorumlularını ve çözümünü nasıl bulabiliriz? ... |
Değerlendirme: 0.0/0 | |
Sayaç: 1519/708 | Ekleyen: jungnet | |
Toplam Görüş: 0 | |